Gerçek ve doğru arasındaki imtiyaz
Doğru içinde saklı tuttuğu gerçekliği gün yüzüne çıkarmak için ruhsal dinginlikten nemalanır. Doğru ” gerçekliğe kılıf ” olmuşken hoş bir bedene bürünmekte sorunlar yaşamıştır. Gerçeklik sadeliğe, berraklığa ve buna benzer anlam bütünlüğüne ihtiyaç duymaz.
Gerçeklik ne bir kimliktir ne de hissedilmektir. Esaretinden sual olmasını istemez. Gerçek algından öte histerik yani ruhsal ödev niteliği taşımaktadır.
Doğru bu bakımdan yanına devamlı anlamlar almıştır. Doğru ihtiras duyduğu doğrultuda kendinde kalır. Onun dışında seçici davranamaz.
Bilindiği üzere ” doğru ” kişilik diye atfedilmeyi ” erdem ” gören sığ düşünceli insanlar, doğruyu haklılık çizgisinden öteye götüremezler.
Doğru insan diye bilinmek hangi hakkaniyeti içinde taşır?
Merhameti mi, merhamet insanı zayıf gösterir.
Sadakat mi, tasmanız var demektir.
Gururlu ya da adaletli olmak mı, o zamanda hangi adalet gururla yerini getirilmiştir ki insan da adaletli olsun; niyedir iç muhakemesinde ” haklı veya doğru ” konumunda kendilerini görmeleri?
Doğru pay edilebilir fakat gerçeklik pay edilemez. Mutlaktır. Yektir. Hiçbir kalıba sokulamaz. Kalıplar gerçeklikle şekil alır.
Orada bulunuyorsa doğru mu denir? Hayır. Burada doğru bir başka anlama evrilir. Gerçeklik ise tüm çıplaklığıyla gördüğümüz, dokunduğumuz her yerdedir. Doğru ise bizim sınırlarımızın dışına çıkmadan tarif edilir. Gerçeklik hududa ihtiyacı duymaz.
Bu bakımdan doğruya ” gerçeğin ” mührü vurulmaz.
Doğru bilinenlerin yanlış olması da bir gerçekliktir.
Yalanın doğruya çıkması da, doğrunun yalanan dönüşmesi de; hepsinin yolu gerçekliğe yönelir.
Bu bakımdan duyguları yolda tutan gerçekliktir.
Gerçeklik ise duyguyla beslenmeyen yegane bilinirliktir.
Yorum yok