Bir adamın derin günlüğü IV
Ailemi karşıma alarak okumak istemediğimi söylemiş karşılığında katı kurallarıyla karşılaşmıştım ama zamanla alt ettim ve bugün olabildiğince huzura ermiş bulunuyorum. Yıkıntılarla sürdürdüğüm yaşamında karşılaştığım güçlükler beni içine çekmeye çalışsa da huzurun o sıcaklığı güneş misali canıma değdiğinde her şeye göğüs gerecek güce ulaşıyor ve karşımdaki engelleri aşabiliyorum. Tabi bu kısa süreli oluyor haliyle eskisi gibi genç değilim. Yaşımı aldım. Saçlarım ve sakallarımda beyazlar kendilerine yaşam alanları inşa etmeye başladılar. Bundan gocunmuyorum. Olgunluk insana anlayışı, saygıyı ve en önemlisi insan kalmayı öğretiyormuş.
O gün tüm sokaklara dökülen çocuklar aralarında bir şeyleri kutlarcasına birbirlerine sarılıyor, gülümsüyor, oyunlar oynuyorlardı. Sadece kendilerini bildiği günmüş gibi anlaşmalı bir şekilde aşağıya inip sesleriyle dünyanın pis gürültülerini kırıyorlardı. Onlara seyirci kalmak kadar aralarından geçmekte müthiş keyifliydi. Küçük bedenlerin kocaman gözleri size her değdiğinde çocuklaştırıyordu. Her birine sarılmak istemedim ama bunu yapamadım ve yolumda ilerledim. Geriye bakmayı da ihmal etmiyordum. Çocuklardan uzaklaştıkça olgunluğun giysisi üzerime geçiyordum.
Bizimkiler az sonra misafirliğe çıkacaklardı. Beni de çağırdılar ama gitmek istemediğimi söyledim, biraz da diretince kaçmayı yeğledim. Şu an sokaklarda amaçsızca dolaşıyorum ki kim amaçları gereği sokaklarda dolaşır ki.
Yollara adımlar bırakmak özgürlüğün meşalesinden sağa sola saçılan kıvılcımları temsil etmez mi?
Yolumu sahile çevirdim. İnsanların arasına girmeyeli epey zaman olmuştu. Ancak insanlarda nedense samimi olmayan gülümsemeler ve bir o kadar güven vermeyen sarılmalar saçılıyordu. Belki de önyargıyla yaklaşıyorum. İnsanların günah perdelerini aralayıp kendime pay almayı bırakarak yarım metrelik korkuluktan çıkarak büyük kaya parçalarının üzerinde durdum. Denizin o tatlı ve tok kokusunu içime çektim sonra kayaların üzerinde yürüyerek en uca gittim.
Hayatın bu çetin yolculuğunda karşılaştığım güçlükler beni güçlü kıldı mı? Hayır. Dışarıya güçlü görünsem de içimde hezeyanlar kopmaktadır ve bunu kimseler bilmemektedir. Bir dalga daha kayalara çarptı bu kez başka soru yankılandı.
Kimdir bu kayaların üzerinde oturan ruh?
Hiçbirisi. Henüz bir kılıfa girememiş ama kılıfa girmiş gibi yaşam süren sıradanlığın da ötesinde basitlikle tabir edebileceğim bir ruhum. Kendimi yermeyi, üzmeyi ve bir o kadar da hiç gibi görmeyi olabildiğince güzel yaparım. Elle tutulur bir yaşamım olmadı. Aslında oldu da ben bunu değersiz görüyorum. İnsanın kendisini değersiz görmesi tüm değerleri beraberinde öldürmez mi? Öldürür mü? Sorum sana… Bana soracak olursak öldürmesi benimle alakalı değildir. Değer bana bir anlam ifade etmedikten sonra, evet, sen ne diyorsun dalgaları hırçın deniz?, katılıyor musun? Değer bana bir anlam ifade etmedikten sonra bende ölmesi veya beni de beraberinde öldürmesi bana dokunmaz…
Hava da kararmaya başlıyor. Sahneye ayın çıkmasını beklesem de sanki bugün çıkmayacak gibi. Denizin karanlık yüzünde gökyüzüne yansıyan siyahlıkta yıldızlar daha bir parlak sanki.
Öyle değil mi hırçın dalgalı deniz?
Bir kayayı aşındırman kaç yılı buluyor söyler misin?
Ney, yıllarını mı alıyor?
İnsanların bir canı aşındırması nasıl olur da saniyeleri alabiliyor?
evet, haklısın. bizler zamanla mücadele ettiğimiz için.
siz zamanla mücadele içinde değil misiniz?
tabi ya, sizler biz insanların zamanlamasıyla mücadele içindesiniz, evet siz içinizdeki saklı dünyayı biz insanlardan kollamaya çalışıyorsunuz.
Ah mı edeyim, vah mı eyleyeyim söylediklerine hırçın dalgalı deniz?
sizi hissetmek için derin nefesler almamızı yeterli mi görüyorsunuz. başka söyleyecekleriniz yok ?
nasıl yani, doğayla iç içe mi olmalıyız? doğaya verdiğimiz zararlar sizlere de dokunuyor?
peki öyleyse biz neyiz?
ağır olmuyor mu, bizler nasıl olur da yaşamın yüz karası canlıları olabiliriz?
bu söyledikleriniz Tanrının gücüne gitmez mi?
Tanrının gücüne yaptıklarınız gitmez de bizim söylediklerimiz mi gider ey insanlık…
Yorum yok